Geçmişten günümüze birçok masala, efsaneye ve destana konu olmuş aşk, efsunlu gücüyle insanları etkisi altına almaya devam etmektedir. Aşkın ne olduğu, nasıl oluştuğu ve insanları büyülemesinin sırrı araştırma konusudur. Yunan mitolojisinde sıklıkla işlenen bir konudur. Yunan tanrıları ve tanrıçaları aşk için birçok iyi ve kötü şey yapmıştır. Aşk birçok insana göre iyi bir duygudur. Peki ne oluyor da insanlar “Aşk yüzündendi veya âşık olduğum için yaptım.” sözlerini söyleyerek yaptıkları kötü eylemleri ört pas etmeye çalışıyorlar? Aşk iyi bir oluşumsa iyi olan bir şey insana nasıl kötülük yaptırır? Örneğin iyi olduğunu düşündüğümüz bir eylemi ele alalım. Bir yaşlıyı karşıdan karşıya geçirmek iyi bir eylemdir. Bunu yaptığı için birçoğumuz kötü hissetmeyiz. Fakat karşıdan karşıya geçirdiğimiz yaşlı insan bu esnada bize kötü sözler söylerse veya biz bu yaşlı insanı ölmüş dedemize benzetmişsek biraz üzülmüş olmamız normal. Dolayısıyla iyi bir eylem olduğunu düşündüğümüz şeyi yaparken karşımızdakinin nasıl davrandığı ve bizim ne hissedip ne yaptığımız çok önemlidir. Kavramsal olarak iyi olan bir unsurun alt başlığındaki kötülükleri kavramın kendisi yaratamayacağına göre kavramı gerçekleştirenler yaratır. Aşkın zehri dediğimizde zehri yaratan belki de içinde zehri barındırıp aşkı zehirleyenlerdir ve bu suç aşk kavramının üzerine yıkılıp masallara ve destanlara konu olan masum ve saf aşk, zehirli bir yılan muamelesi görüyordur.
Aşkın zehrini anlamak için zehirleyenlere yakından bakalım. Aşkın birey üzerindeki tarihçesini incelediğimizde, ilk aşk denilen durumun sıklıkla dile getirildiğini görürüz. İnsanlar için ilk aşk denildiğinde öncelikli akla gelen cevaplar arasında kadınlardan duyduğumuz “İlk aşkım babamdı.” ve bazı kişilerin söylediği “İlk aşkım lisedeydi veya ilk aşkım ilkokula giderkendi.” şeklindeki cümlelerdir. Psikolojik olarak değerli bir veri olan ilk aşk nesnemizin bakımveren olduğunu ki birçoğumuz için bu kişi annedir, kişisel cinsiyeti gözetmeksizin söyleyebiliriz. Cinsiyetimiz ne olursa olsun bize bakımveren kişi bizim ilk aşkımızdır. Dolayısıyla ilk aşk nesnemizle yaşadığımız olayların olumlu sürdürülmesi bizim güven ve bağlanma örüntümüzü etkileyerek ileri yaşlarda deneyimleyeceğimiz romantik aşk ilişkilerindeki güven ve bağlanma kapasitelerimizi etkileyecektir. Bakım verenle ilişkimizden sonraki dört altı yaş arasına tekabül eden dönemde karşı cinsiyetten olan ebeveyne yoğun bir bağlılık gerçekleştirerek bu ebeveyni diğer ebeveynimizle paylaşmak istemeyiz. Sosyal medyada dört beş yaşlarındaki kız çocuğunun, babasını annesinden kıskandığını ve aralarına girdiğini gösteren birçok video vardır. Bu davranış tesadüf değildir. Hissettiğimiz duygu romantik aşkın ilk parçacıklarını oluşturan çok değerli bir unsurdur. Karşı cins ebeveyni elde etme çatışmasının nasıl çözüldüğü konusu; ileriki yaşlarda âşık olduğumuz insanın kişilik özelliklerinden, bu insanı elde etmek için ne kadar risk alabileceğimize kadar birçok durum hakkında belirleyiciler arasındadır. Birçok kadından “Sevgilim babama çok benziyor.” cümlesini duyarız. Bu benzerlik hem fiziksel hem de duygusal bir benzerlik olabilir. Bu durum tesadüfen oluşmaz. Âşık olduğumuz kişiye milyarlarca insan arasından tesadüfen âşık olmayız. Hayatımızın ilk yıllarında oluşturduğumuz sevgi ve aşk paternleri, ileriki yıllarda da romantik aşk ilişkilerimiz üzerinde belirleyici etkiye sahiptir. Bu sebeple aşkın aktarılışı ve hissedilişi kişinin içsel çatışmalarını ne ölçüde çözdüğüne göre değişir. Aşkın acısı veya aşkın yarattığı kaos denilen sürecin, aşkın saf ve masum yapısıyla bir ilgisi olmadığı ve bu çatışmaları kişilerin iç dünyalarındaki kaostan köken aldığı kolayca fark edilir. Aşkın anlamını keşfetmek, kime neden ve nasıl âşık olabileceğimizin sırlarını çözmek yaşayacağımız aşk ilişkisini güçlendirir. Aşkın masallardaki yansımasına ulaşırız. Aşk artık acı verici bir unsur olarak nitelendirilmez ve güçlü birlikteliklerin sayısı artar.
Uzman Psikolog Armağan Akyol