Suçun ne olduğuna ve neden işlendiğine yönelik olarak geçmişten günümüze birçok çalışma yapılmıştır. Örneğin bazı toplumlarda suç olan bir davranış başka bir toplumda suç olmayabilir. Buradaki durum kanunla alakalıdır. Bir davranışın suç olması için kanunda suç olarak tanımlanmış olması gerektiği söylenir. Suç; sosyoloji, psikoloji ve biyoloji gibi alanlar tarafından incelenmiştir. Örneğin, sosyoloji suçun ortaya çıkmasının sebebi olarak sınıf ayrımını işaret etmiştir. Eğer zengin ve fakir ayrımı olmasaydı, fakirler de istediği her şeyi rahatlıkla elde edebilseydi bazı suçların gerçekleşmeyeceğini iddia eden bir görüş bulunmaktadır. Geçmiş dönemlerde yapılan biyolojik açıklamalar, suç işleyecek olan insanların doğuştan belirli olduğunu ve bunun biyolojik ve genetik süreçlerle ilgili olduğunu iddia etmiş olsalar da son dönemlerde yaşanan teknolojik gelişmelerle beraber biyolojik olarak suçlu profili sergileyen insanların suç işlemedikleri, sadece biyolojik alt yapının suçu yordamadığı bulunmuştur. Suçun tek bir faktörle açıklanamayacağı ve multidisipliner olarak açıklanabileceği konusunda günümüzde fikir birliği vardır.
Psikoloji alanı; suç kavramını kişilik paternleriyle ilişkili olarak açıklayıp bazı kişilik örüntülerinin gelişim dönemlerini baz alarak suça yatkınlık oluşturan süreçleri tespit etmeye çalışmaktadır. Örneğin, hiçbir insan yavrusu suçlu olarak doğmaz. İnsanın gelişim döneminde yaşanan psikolojik gelişmeler, çevresel faktörlerle ve genetik yapıyla birleşerek bir suçlu profili yaratabilir. Çevrenin genleri aktifleştirmeye yönelik gücünün olduğu kanıtlanmıştır. Mesela, sizin bir şizofreni geniniz var fakat çok iyi ve mutlu bir yaşam tarzınız ve psikolojik yapınız var. Bu şizofreni geni hiç aktifleşmeyebilir ve geni taşımanıza rağmen şizofreni olmazsınız. Aynı tabloyu, sizin bir şizofreni geniniz var ve aynı zamanda çevreniz ve psikolojik yapınızda da çok fazla problem var, şeklinde revize edersek. Muhtemelen şizofreni geni aktifleşecek ve şizofreni olacaksınız denilebilir. Bu doğrultudan hareketle bir suçlunun oluşması için de birçok yapının bir araya gelmesi gerekir. Bir bebeğin gelişim döneminde yaşadığı ağır travmalar örneğin; ağır ve süreğen fiziksel şiddet, tecavüz, taciz, ihmal gibi durumlar çocuğun psikolojik ve biyolojik gelişimini ketler ve birçok probleme yol açar. Bu problemlerden birisi de suça eğilim gösteren bir kişilik yapısının gelişmesidir.
Birçok filmde ağır suçluların ifadelerine ve yetiştirilme şartlarına tanık oluruz ve ağır travmatik süreçler yaşadıklarını görürüz. Bu durum tesadüf değildir. Tabii ki de bu zor süreçleri yaşadıkları için suçlu olmaları gerekmemekte, bu sebeple de yaptıkları suçların ceza kısmında herhangi bir indirim uygulanmamaktadır. Fakat problemli bir yetiştirilme tarzı, ağır travmalar ve genetik süreçler gibi birden fazla faktör bir araya gelip el birliğiyle bir suçlu yaratabildiklerine yönelik örnekleri sinema sektöründe ve gerçek hayattaki suçluların ifadelerinde görmemiz mümkündür. Böyle bir durumda suçun sorumlusu sadece suçu işleyen kişi olmamakta, suçu işleyen kişiyle birlikte bir suçlunun doğmasına sebep olan birçok faktör de suçlunun suç ortağıdır.
Psikoloji ahlak, vicdan ve suç üçlüsünün oluşumundaki süreçleri açıklarken ruhsal yapılanmalarımızın bazılarının bu üçlü arasındaki ilişkiyi açıklayabildiğini ve bu ruhsal mekanizmaların büyük bir kısmının sıfır ve altı yaşları arasında geliştiğini söyler. Örneğin, bir çocuk ahlak ve vicdan mekanizmasını büyük çoğunlukla ebeveynlerinin tutumlarını içselleştirerek altı yaşlarında edinir. Bu süreçte bilhassa ebeveynlerin veya çevrenin etkisiyle oluşan travmatik düzeydeki yaşantılar, çocuğun ruhsal mekanizmalarını bozarak vicdan kavramını ve empati yapma düzeyini olumsuz etkileyip çocuğun suç davranışlarına meyil etmesine yol açabilir. Bu durumun bir benzerini şiddet davranışının kısır döngüsünün tekrar etmesinde görürüz. Şiddet içeren bir evde büyümüş bir çocuğun kendi yuvasını kurduğunda şiddet mağduru olması veya şiddeti uygulayan tarafta olması olasıdır. Bu kısır döngü nesilden nesile aktarılarak toplumu olumsuz etkileyen bir yapı olma özelliğini korur.
Geçmiş zamanlarda aynı suç davranışında bulunan her bireye aynı ceza verilip suç faktörünün birden fazla faktör tarafından etkilendiği dikkate alınmazdı. Sonraki süreçlerde suçun ne sebeple, nasıl bir insan tarafından işlendiği gibi durumlar hukukta yer alarak suçun birçok temeli olduğu ve cezanın bu temellerden etkilenerek verilmesi gerektiği ortaya çıkarılmıştır. Yaşanan teknolojik gelişmeler insan psikolojisine yönelik çalışmaları oldukça geliştirmiştir. Böylelikle insanlığın kara bir lekesi olan ve medeniyete gölge düşüren suç eğiliminin de kökenleri keşfedilmeye devam edilmektedir. Suçun oluşumunda kimin suçlu olduğu tartışılmaya devam edilmektedir. Fakat şu bir gerçektir ki suç, sadece suçluya ait değildir. Suç; sosyoloji, psikoloji ve biyoloji ile ilişkili birçok faktörün el birliğiyle yarattığı bir zehridir.
Uzman Psikolog Armağan Akyol