Kuşaklar Arası Travma Aktarımı

Kuşaklar Arası Travma Aktarımı

Kuşaklar arası travma aktarımı, bireyin kendinden bir önceki kuşaktan sosyal öğrenme yoluyla yaşam içerisinde vereceği tepkileri öğrenmesi ve bu tepkilerin nesilden nesile aktarılmasıdır. Kişinin yaşadığı deneyimler sadece kendisini değil, aile üyelerini de etkiler. Travmatik deneyimi yaşayan birey hayatta olmasa, hatta ölümünün ardından yüz yıllar geçmiş olsa dahi kendinden sonra gelen torunlar ruhsal olarak etkilenebilir. İnsanlar travmatik durumlar deneyimledikleri zaman bu durumlara karşı anksiyete, depresyon, travma sonrası stres bozukluğu, uyku bozukluğu, alkol bağımlılığı gibi yanıtlar verebilirler. Bu durumlar yaşanan travmatik deneyimler sonrası yaşanan strese bağlı olarak ortaya çıkabilecek doğal tepkilerdir. Fakat işin ilginç tarafı bu tepkileri veren bireylerin kendinden sonra gelen nesiller, travmaya maruz kalmamış olsalar dahi benzer travma tepkilerini göstermeleri ve benzer sorunlardan şikayetçi olmalarıdır.

Bu durumlar, bizden önceki nesillerin deneyimlerinin, bizim benliğimizi, kişilik özelliklerimizi, olaylar karşısında sergileyeceğimiz davranışlarımızı etkileyeceği üzerine düşünmemize sebep olmuştur.

Travmalar nesilden nesile nasıl aktarılır?

Çocukluk dönemi, çocuğun değerlerinin, kimliğinin, kişiliğinin oluştuğu ve bunda ailesini rol model aldığı önemli bir dönemdir. Çocuk ailesinde deneyimlediği bilgiler ışığında dünyayı algılar, belli başlı baş etme becerileri geliştirir, sosyal öğrenme yoluyla çevresinin travmaya verdiği tepkileri öğrenir. Çocukluk döneminde çocuğun, bakım verenleriyle sağlıklı ilişki kuramaması, travmaya direkt maruz kalmamış olsa dahi, travma semptomlarını yaşamasına neden olur.

Genç kuşağın, kendinden bir önceki kuşaktan sosyal öğrenme yoluyla travmaya verilen tepkileri öğrenmesi, bu tepkilerin nesilden nesile aktarılması noktasında sürdürücü bir etkendir. Travmaya maruz kalan kişiler, yaşadıkları stres sonucu bu zorlayıcı durumla baş edebilmek için davranış kalıpları üretebilirler. Kendinden sonra gelen genç nesil ise bu yolla travmaya nasıl tepki verileceğini, zorlayıcı durumlarla nasıl başa çıkacağını öğrenebilir.

Örneğin; yakın ilişkide hüsrana uğramış bir kişiyi düşünelim. İlişki bireyi olumsuz hissettirecek bir şekilde bitmiştir. Bu durumda birey ilişki sonrası daha kontrolcü, şüpheci yaklaşabilir. Yakın ilişkilerinde hassas ve kırılgan olabilir. Birey ilişkilerden sonra yaşayacağı olumsuz duygulardan kaçınmak için bağ kurmak istemeyebilir veya birtakım bağımlılıklar geliştirebilir. Dünyayı algılama biçimlerinde meydana gelen doğal değişiklikten sonra bu birey ilerleyen zamanlarda ebeveyn olduğunda bu duygu ve davranış örüntülerini çocuklarıyla kurduğu ilişkiye de yansıtabilir. Çocuklarına karşı otoriter, kontrolcü ve baskıcı bir tutumla yaklaşabilir. Bunların yanında sevgi ve şefkat göstermeyi ihmal edebilirler.

Diğer taraftan travmaya maruz kalmış ebeveyn çocuklarına bağımlılık duyarak onlarla sürekli olarak ilgilenebilir, aynı ilgiyi çocuklarından da bekleyebilir. Bu durumda bakım vereninden öğrendiği ilişki modeli bağımlı olan çocuk, yetişkinlik hayatında ebeveyniyle kurduğu ilişkiyi tekrarlayacak ilişkiler kurabilir. Böylelikle çocuk, travmaya direkt olarak maruz kalmamış olsa dahi, travmayı yaşayan ebeveyninden öğrendiği ilişki biçimi gelecek ilişkilerini belirleyecek, kendisi çocuk sahibi olduğunda bu ilişki stilini kendi çocuğuyla da devam ettirecektir.

Travma Genler Yoluyla Aktarılabilir Mi?

Kuşaklar arası travma aktarımıyla ilgili yapılan araştırmalar hem psikolojik hem biyolojik olarak gerçekleştirilmektedir. Üzerine yapılan araştırmalarda tartışmalar devam etse de travmanın genetik olarak da aktarılabildiği bulunmuştur. Çocuklara genler aracılığıyla travma miras bırakılmasına epigenetik denir. Bu durum; kişinin genetik diziliminde aslında aktif olmayan fakat birtakım çevresel faktörlerle aktif hale geçen genler olarak tanımlanabilir. Bu durumun en büyük göstergesi, genetik olarak travmaya yatkınlığı olan bir çocuğun, kan bağı olan ebeveynleriyle yetişmediği zamanlarda karşımıza çıkmaktadır. Yani çocuk travmaya maruz kalmış, kan bağı olan ebeveyni ile ilişki kurmadığı, sosyal öğrenme yoluyla travmaya verilecek tepkileri birebir öğrenmediği halde, travmanın getirdiği psikolojik çıktılara daha yatkın olabilmektedir.

Aile Geçmişimizden Nasıl İyileşiriz?

İnsan beyni, olumsuz duygulardan kurtulabilmek için çocuklukta öğrendiklerini ve yaşadıklarını tekrar eder. Kişi hayatında tekrarlayıcı bir sorunla karşılaştığında bakacağı ilk yer çocukluk dönemi olmalıdır. Tekrarlayıcı sorunu çocukluk yaşantısında nasıl deneyimlediğini incelemelidir. Eğer kişi kendi tarihinde tekrarlayıcı sorununa bir karşılık bulamazsa kendinden önceki kuşaklara bakabilir, onlar ve onların tarihleri hakkında bilgi toplayabilir. Öncelikle kendi anne-babasının tarihine bakabilir. Eğer onların hikayesinde de kendisi için bir karşılık bulamıyorsa önceki kuşaklara yani büyükanne ve büyükbabasının tarihi hakkında bilgi edinmeye çalışarak kendi hikayesini anlamlandırabilir.

Elde edilen bilgiler bir uzman ile çalışıldığı ve incelendiği zaman yalnızca sorun ortadan kalkmakla kalmaz, kişi atalarından kendisine aktarılan mirasın getireceği tekrarlayıcı sorunları kendi çocuğuna aktarmanın yolunu da kapatmış olur. Psikoterapi yardımıyla kişi nesiller arası aktarılan travmanın önüne geçebilir. Bazı durumlarda kişinin kendinden önceki kuşaklar hakkında edineceği bilgi kısıtlıdır. Bu durumda yine de terapi faydalı olur. Bireyin travmatik deneyimi işlemleme kapasitesinin artması ve yeni baş etme becerileri geliştirmesi, kendinden sonraki gelecek nesillerin ruh sağlığı için de anlamlı bir adım olacaktır.

Psikolog Hivda Daşdemir

 

Ziyaretçi Yorumları

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.