Ruhun Sessiz Çığlığı

Ruhun Sessiz Çığlığı

İnsan, ruhun dipsiz kuyusunda kaybolduğunda sessizce çığlık atar. Bu çığlıkları görebilmek sanki büyülü bir dünyanın kapılarını açmaya benzer. Anlayamadığımız gizemlerle dolu görkemli bir evren olan ruhsal mekanizmamızın derinliklerinde boğulan gerçek dünyaya geri dönemeyen kişiler, belki de bizim akli dengesini yitirmiş dediğimiz kişilerdir. Aslında bambaşka bir evrende yaşamlarına devam eden sadece bu dünyadaki dili, mantığı, rasyonaliteyi unutmuş kişilerdir belki de. Bilinçli varlıklar olarak yaşadığımız dünyamızda kati ve uyulması beklenilen bir düzen varken madalyonun diğer yüzü olan ruhsal evrenimizde tercümesini yapamadığımız birçok gizem sessizce haykırmakta varlığını. Kulaklarımızı tıkamak, hayatımıza “normal bireyler” olarak devam etmeye çalışmak acaba bizlere neler kaybettiriyor bilinmez.

Platon’un mağara benzetmesindeki mağara; bizim gözümüzü kulaklarımızı tıkayarak yaşamımıza devam ettiğimiz kurak topraklar olabilir. Ruhsal evrenin kaotik yapısı adeta uzayın bilinmezliğini çağrıştırır. Aklımızın ermediği, henüz keşfedemediğimiz birçok füsunu içinde barındırmakla beraber, öğrenmek için dayanılamaz bir merak ve arzu duyduğumuz ruhsal dünya ve uzay birbirine bu manada yakınlaşabilir. Bir bilinmezle karşılaşıldığında evrende, keşfetmeye yönelik bir dürtü de beraberinde gelir. Öylesine tanıdık ve güvenli bir arzuyla yolculuğa çıkar araştırmaya başlarız. Bu bir tesadüf değildir çünkü ruhsal dünyamız da tıpkı evrende olduğu gibi çeşitli gizemleri bünyesinde taşır ve sesini duymamızı bekler. Kimi zaman bilincimize bağırır da biz birileri bizle konuşuyor sanırız veya aklımızı yitirdiğimiz kanaatine varırız kolayca, kimi zaman da korkarız, bu sesler bir düşmanlık içeriyor deriz. Belki de bütün olasılıklar bizizdir de bilmeyiz, anlamlandıramayız çünkü duymayız derinlerimizi. Ne oldu da yabancılaştık ruhsallığımıza, bilmesi zor. Akarsuların, vadilerin olduğu verimli topraklarımız nasıl zaman içerisinde kurak topraklara döndü insanlığımızda, keşfetmesi güç. Korkuyoruz belki de dinlemekten kendimizi çünkü yüzleşemediğimiz gizler hep oradadır; ruhumuzda. Gömülü sandık kümeleri ruhun mezarlığında kaybolur, artık bir define olmuşlardır da kaşiflerini beklerler. Bulsak da anlar mıyız artık bu definlerin manasını? Derin ve acı verici olduğunda gizemler, defineyi bulmak ruhumuzun çığlığını duyurur duyurmasına ama bunun bedeli belki de bilincimizin kaybolması veya karışmasıdır. Ruhun sarmaşıkları çıkageldiğinde topraktan, halihazırda ait olmadığı yabancı bir dünyada bulurlar kendilerini. Onları kesmek ve yerlerine geri göndermek için verdiğimiz amansız mücadelede kaybetmek ve kazanmak birbirlerini alt etmek için yarışırlar. Peki hangisi istenilen sonuçtur? Bitmek bilmez bu mücadelede aslında kazandığımızda kaybetmiş oluruz çünkü çığlık tekrar dipsiz kuyusuna geri dönmüştür ve adeta vücutta bir parazit olduğundaki gibi bizi içten içe yer, kanımızı emer ve sonunda da tükeniriz. Bu savaşın çözümü sonsuz bir barış antlaşmasıdır ki bu da kendimizi bilmekten geçer. Ruh ve beden, ruh ve bilinç bu tabirler bir ayrışma olduğunun açık bir göstergesidir. İnsanın anlamı bulması için birtakım ayrışma ve sınıflandırmaya duyduğu açlık ruhun çığlığının duyulmamasının bir sonucu gibi görünüyor. Birçok şeyi araştırmamızın temelindeki kendimizi bilme arzumuz, evrende çeşitli bilgilere ulaşmamızı sağlarken içimizdeki evren mahsunca duyulmayı bekler. Hatırlamadığımız ne varsa orada gizlenir. Her birimizin usta dedektifler olup gizleri çözmek için adımlar atmamız belki de insanlığın gerçek mutluluğa ulaşmasına giden kral yoludur.

 

İnsan, tarihini oluşturmaya başladığı anlardan itibaren tutkulu bir arayış içindedir. Kimimiz, gerçek aşkın, mutluluğun, huzurun sırrını ararken kimimiz evrenin, uzayın, doğanın sırlarını çözmek için bir ömür harcar. Bütün bu arayışlar, insanın kendini anlamlandırmasına uzanan köprülerdir. İnsan, elbet kendini de aramaya, bilmeye çalışmıştır ki tıp ve felsefe gibi alanların yanı sıra daha birçok alan doğmuştur. İnsanın arayışı sınırsızdır. Hemen hemen her alanda bir anlam arama çabası, tarih boyunca iştahla devam etmiştir. Ruhun çığlığının yansımalarını, arayış arzusu içerisinde zaman zaman duyarız. Fakat o sesin kaynağını bulamadığımızdan ve kendimize ulaşacak manevi ve maddi kabiliyetimiz hala sınırlı olduğundan tatmin olamayız. Ruhun sesini bir kez fethettiğimizde muhtemelen şu ana kadar keşfettiğimiz her şey daha anlamlı olacak ve gerek evren gerek insanın yapabilecekleri hakkındaki birçok gizem bizlere gülümseyecektir. Gerçeklik diye adlandırdığımız kavram şu ana kadar hiç görülmemiş bir gerçekliğe ulaşacak ve gerçek mutluluk, gerçek aşk dediğimiz durumlardaki gerçeklikler de asıl değerlerine kavuşacaklardır.

 

Ruhun sesinin, bedene tezahürleri adeta göçük altından çıkarılmak isteyen, yardım arayan kişilerin yaşadıkları acılara benzer. Çaresizce dış dünyaya sesini duyurmaya çalışmak, korkuyla beklemek ruhun kendini fark ettirmek için çektiklerini anımsatır. Bedenin, ruhu dinlemesi bütün acıları dindirecek tek çare gibidir. Aslında ruh ve beden ne yaparlarsa yapsınlar birbirlerinden kopamayan iki aşık gibidir. Birbirlerini, çok istemelerine rağmen tam olarak tanıyamazlar, birbirlerine güvenirler fakat birbirlerinden sakladıkları birçok sır vardır. Belki de bu sırları çözme arzusu onları bir arada tutan temeldir. Birbirleriyle sağlıklı bir iletişim kurmaları hayatidir. Birbirini çok seven iki aşık insanın yaptığı; dertlerini karşılıklı konuşarak çözmeye çalışma, empati kurma süreçlerinin ilişkinin kalbini oluşturduğu gibi ruh ve bedenin de tıpkı birbirine değer veren insanların yaptığı gibi birbirini dinleyip, anlamaya çalışması insan hayatının ahengini oluşturur. Bu sebepledir ki ruhun çığlığı, sessizlik zincirlerinden kurtulduğu vakit insan hayatı gerçek zenginliği tatma şerefine nail olacaktır. Aşıkların temel güdülenmesinde yer alan birbiriyle kaynaşma arzusu birbirine aşık ruh ile beden arasındaki ayrışmayı baltalayabildiğinde artık aşıklar gerçek manalarını keşfeder ve gizemler ortaya çıkarılmış olur.

 

 Psikolog Armağan Akyol

17.02.2024
329
Ziyaretçi Yorumları

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.