Yalnız Kalmaktan Korkmak: Bağımlı Kişilik Bozukluğu

Yalnız Kalmaktan Korkmak: Bağımlı Kişilik Bozukluğu

Bağımlı kişilik özelliği gösteren bireylerin en temel özelliklerinden biri yoğun şekilde dışarıdan bakım, ilgi, sevgi ve şefkat beklentilerinin olmasıdır. İçlerinde terk edilmeye ve ayrılığa karşı yoğun bir kaygı vardır.

Bağımlı kişilik özellikleri gösteren insanlar, diğer insanlar tarafından genellikle ‘o çok iyi bir insan’ olarak bahsedilirler. Çünkü bağımlı yapıdaki insanlar daha iyimser, kibar, yardımsever olmaya meyillidirler. Bu yönleriyle de çevre ve toplum tarafından takdir toplarlar. Ellerinden geldiği kadar her işe yardımcı olurlar ve insanlara ilgi ve sevgi dolu davranırlar.

Yardımsever, kibar, sevgi dolu olmalarının altındaki sebeplere bakacak olursak bu kişilerin kendi başlarına zorluklarla başa çıkma noktasında kendilerine duyduğu inanç azdır. Ancak başka insanların desteği olursa yaşamlarına devam edebileceklerini düşünürler.

İnsanlar ancak onlarla ilgilenir, dertleriyle ilgilenir, psikolojik ve sosyal olarak destek olurlarsa hayatla başa çıkabileceklerine inanırlar. Bu yüzden insanların sosyal desteğine ihtiyaç duyar ve arzularlar. İnsanların ilgisini ve desteğini sağlamak için kendileri de destek olur ve ilgi gösterirler. Bu bilinçdışında aslında ‘Benim size davrandığım gibi bana davranmanızı istiyorum.’ anlamı taşır. İnsanları kaybetmeye, terk edilmeye karşı yoğun bir kaygı duydukları için de olabildiğince iyi bir insan olmaya ve kötülük yapmamaya çalışırlar.

Bu kişiler günlük olaylarda bile başka insanlara çok fazla fikir danışırlar. Bugün ne giysem, akşam ne yemek yapsam gibi. Buradaki en önemli sebep kendi fikirlerine güvenmemeleridir. Yanlış yapacaklarını ve başka insanların kendilerinden daha iyi fikirleri olacağını düşünürler. Diğer bir sebep diğer insanlarla etkileşime girmek istemeleridir.

Bununla beraber son derece şahsi ve kendi duygusal dünyasına bakarak karar vermesi gereken şeyleri dahi diğer insanların kendisi için karar vermesini isterler. Örneğin; ‘Eşimden boşanayım mı?’, ‘O kişiyle sevgili olayım mı?’ gibi.

Bu kişiler terapiye çoğunlukla akıl danışmak için gelirler ve terapistin ona yol göstererek ne yapması gerektiğini söylemesini isterler. Fakat terapi sürecinde danışana yol gösterilmesi, rehberlik edilmesi; bağımlı yapıyı besleyen unsurlardan birisidir.

Bağımlı karakterler ilişkilerinde genellikle hayır demekte zorluk çekerler, karşı tarafı alttan alırlar, karşıt olduğu bir görüşe dahi itiraz etmezler. Çünkü yaşanacak bir fikir ayrılığında diğer insanların desteğini yitirmekten korkarlar. İnsanlarla olan ilişkilerini bu sebeple ılımlı tutmaya çalışırlar.

Kendi istek ve beklentilerinden kolaylıkla vazgeçebilir ve fedakarlıkta bulunabilirler. ‘Saçını süpürme etmek’ deyimi bağımlı karakterler için bu anlamda uygun olabilir.

Bu kişiler bu eylemleri bilinçli olarak yapmazlar fakat bu eylemlerin altındaki motivasyon karşı tarafın takdir ve onayını almaktır.

İnsanlardan bir yardım istemekte veya ricada bulunmakta çok zorlanırlar. Sıkışmadıkça diğer insanlardan bir şey istemezler. Bunun en önemli sebeplerinden birisi reddedilmeyi tolere edememelerinden kaynaklıdır. Bir şey talep ettiğinde ve bu talebi karşılanmadığında, bu reddedilişi onun istenmediğinin bir kanıtı gibi algılar. Tüm bunlarla beraber karşı tarafa daha verici bir ilişki tarzını benimsedikçe, alıcı insanlarla ilişki kurmaya başlarlar. Bu şekilde alan-veren olarak tamamlayıcı bir ilişki modeli geliştirirler.

İnsanlara karşı verici olma, fedakâr olma gibi tutumların yanında karşı taraftan bir şey talep etme noktasındaki zorlukları bir süre sonra insanlara ve ilişkilere yönelik karamsar ve depresif bir bakış açısına sahip olmalarına sebep olur. İnsanların bencil olduklarını düşünmeye başlarlar.

Bağımlı kişilik yapısının gelişimine ve neden ortaya çıkmış olacağına bakacak olursak, bağımlı kişilik yapısı ile temel güven duygusu arasında bağlantı vardır.

Henüz bebekken ebeveynimizle kurduğumuz ilişki dünyaya dair geliştirdiğimiz inançları oluşturur. Bebek, bakım vereni (çoğunlukla anne) ile nasıl bir ilişki kurduysa yetişkinlik yaşantısında dış dünyayla da benzer bir ilişki kuracaktır.

Bebeğin karnı ağrır, ilgilenilir. Acıkır meme verilir. Kucak ister kucağa alınır. Canı ne isterse karşılanır ve temel güven duygusu karşılanır. Burada bebeğin bakım, ilgi, sevgi, şefkat ihtiyaçları karşılanır. İhtiyaçları karşılandıkça duygularının anlaşıldığını hisseder. Bebeğin ‘Annem benim hislerimi anlıyor.’ Demeye ihtiyacı vardır. Bu karşılanmadığı zaman, acıktığında doyurulmadığı zaman, kucak istediğinde alınmadığı zaman, güvene ihtiyaç duyduğunda fark edilmediği zaman bebek dünyayı güvenli bir yer olarak algılamaz. ‘Dünya tehlikelerle dolu, ihtiyaçlarım karşılanmıyor ve duygusal olarak görülmüyorum.’ inancı açığa çıkar ve bu tehlikelerden korunmak için, görülebilmek için karşı tarafa yapışma hissi oluşur. Bu durum sonucunda da bahse konu olan bağımlı kişilik meydana gelir.

    Psikolog Hivda Daşdemir

26.02.2024
535
Ziyaretçi Yorumları

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.